Monthly Archives: Nisan 2010

>592. MECBURİ BİR PAZARLIK

>Kayserili bir şoför, İstanbul’a gider. Orada bir dükkanda korna pazarlığı yapar. Dükkan sahibinin işleri kesattır. Kayserilinin dilediği gibi pazarlık etmesine müsaade eder. Dükkan sahibi 130 deyince Kayserili 30 lira der. Dükkan sahibi 100’e iner, sonra 90, 80, 70’e iner Kayserili inat mı inat 30’dan başka rakam ağzından çıkmaz. Dükkan sahibi en sonunda:
-Ver 30 lirayı, korna senin der.
Kayserili kornayı almadan dışarı çıkar.
Dükkan sahibi şaşırır. Kayserilinin arkasından seslenir:
-Arkadaş, istediğin oldu, kornayı niçin almıyorsun.
Kayserili:
-Ben geçen ay 30’a yeni bir korna almıştım zaten.
Dükkan Sahibi:
-Eee bu kadar pazarlık ettin?
Kayserili:
-Ben korna fiyatlarını sorayım diye girdim. O kornayı da pazarlıkla aldığım için, mecburen fiyat sormak için de pazarlık yapmak zorunda kaldım.
(S.Burhanettin AKBAŞ, Kayseri Akın Günlük)

>591. HERKES SENİN GİBİ ANLAYIŞLI OLSA

>Müzisyen İsmail İlhan, bir düğünde arkadaşlarıyla müzik icra ettikten sonra evine doğru gitmek ister ama gece şarapçıların yolları kesmesinden endişe duymaktadır. Cebindeki bol miktarda paradan 10  lirayı başka bir cebe koyar. Gömleğinin cebinde de düğün sahibinin bahşiş olarak verdiği açılmadık bir paket sigara vardır. Selahattin Hamamının önüne geldiğinde:
-Hişt birader ateşin var mı, diye bir ses duyar.
Kafasını çevirir ki bir şarapçı köşede beklemektedir. Zulada yatan birkaç kişinin varlığını da sezinleyen İsmail İlhan:
-Var kardeş deyip şarapçının yanına varır.
Cebinden sigara paketini çıkarır şarapçının gömleğinin cebine koyar. Diğer cebinden de 10 lira parayı çıkarır ve:
-Kardeş bununla da şarap alırsın der.
Şarapçı bu işe çok memnun olur:
-Ağabey, herkes senin gibi anlayışlı olsa…

>590. TISSS

>Uzunyayla çerkezlerinden biri, bir gün şehre gelir. Çarşıya gitmek için otobüse biner. Artık gideceği yere geldiğini anlayınca ayağa kalkar ve kapıya yönelir. Otobüs durur, kapı tısss diye ses çıkararak açılır. Adam, otobüsten inmez, gider yerine oturur. Tekrar kapıya yöneldiğinde yine aynı sesi duyar, tekrar yerine oturur. Son durağa kadar gider, otobüste başka yolcu kalmamıştır. Şoför adama sorar: 
-Amca, gideceğin yeri mi şaşırdın? 
Adam: 
-Yok evladım, yolumu şaşırmadım. 
-Peki, niçin inmedin? 
-Eee oğlum, kaçtır kalkıyorum ineyim diye, kapı bana otur diyor. Ben de gidip yerime oturuyorum. 
Meğerse Çerkezcede tısss “otur” demekmiş. (Derya Demirkan)
 

>589.KORKMAYIN BACILAR

>Abdi civar köylere çok giderdi, kiminin bir haberini götürür, kiminin gelecek bir şeyi vardır getirir, toplumsal işlerde emir eri gibi çalışırdı. Yine  yolu böyle bir görevle köyün birine düşmüştü. İnsanın temel ihtiyaçlarından biri çiş yapmak, yolculuk falan dinler mi? Yine küçük çiş ihtiyacı duyar ve köşe başında bir duvarı siper eder, işini görmeye koyulur, köşenin öbür tarafından gelen kadınlardan haberi yoktur, kadınlar köşeyi döner dönmez Abdi’nin o haliyle karşılaşınca gayri ihtiyari korkuyla ve utangaçlıkla hep birden bağırırlar “ Amanıııııın” Abdi yine sakin ve pratik bir zeka ile onları yatıştırır: “ Korkmayın bacılar tutuyorum korkmayın bir şey yapmaz” (Mehmet Hasoğlu) 

>588.MAŞALLAH DEYİN VELETLER

>Abdi’nin yolu bir gün  komşu köylerden birisinden geçmektedir,  küçük çişini yapmak ihtiyacı duyar ve uygun bir duvarı kendisine siper yaparak ihtiyacını gidermeye başlar. Siper ettiği duvarın damında oynayan çocuklardan haberi yoktur. Çocuklar duvarın dibine bir adamın geçtiğini görünce merak edip duvarın ucuna gelirler, duvara sıralanırlar aşağı bakınca Abdiyi tanırlar, çünkü Abdi her köyde tanınmaktadır. Abdi’yi tanırlar ama gördükleri manzaranın ayıplığı onları bir anda muzipleştirir. Hepsi de Abdi’nin edep yerini görmüşlerdir ve hep bir ağızdan bağırırlar “Abooo Abdinin şeyine bak” Abdi bakar olan olmuştur, hiç bozuntuya vermeden kafasını yukarıya kaldırır ve “Maşallah deyin veletler” diye kızar. (Mehmet Hasoğlu) 

>587. ŞEYTAN İSEN BİSMİLLAH…

>    Abdi köyün en fakirlerindendi, gerçi köyün zengini de yoktu ama ekmeği rahat bulanlara hali vakti yerinde denirdi. Abdi ekmeği bazen bulup bazen bulamayanlardandı, her yerde olduğu gibi Süleymanlı’da da Ramazan davulunu en gariban kim ise o çalıyordu bu görev de Abdi’ye düşmüştü. 
O dönemlerde televizyon yok, radyo köyde bir iki tane var, sosyal hayat tandırın başında anlatılan masallardan, hikayelerden ve korku filmi gibi şeytan kıssalarından ibaret. Bilhassa şeytanla ilgili anlatılanlar çok etkileyici oluyor, büyük küçük herkes gündüz ıssızlarda, gece de karanlık basınca her an şeytanla karşılaşabileceğinden korkuyor, etkili dualar öğreniliyor, dua bilmeyenlerin tek silahı Besmele, sıkıştıkları yerde besmeleye sığınıyorlardı. Abdi de çok korkaktı ama gece yalnız başına davulu da çalmak zorundaydı. Elektrik henüz köye gelmemiş her yer karanlık, her karanlık köşede de sanki şeytanlar Abdi’yi bekliyor ve onu çarpmak için fırsatını kolluyorlardı. Köyden birkaç muzip genç bunu bildiklerinden o gece Abdi’yi korkutmaya karar verirler ve Abdi’nin geçeceği en karanlık ören yerine saklanırlar. Abdi davul yerine kullandığı tenekeyi biraz da korkusunu bastırmak için hızlı hızlı çalarak önlerinden geçerken arkasından kocaman bir taşı atarlar ve taş yanından gürültüyle yuvarlanıp geçince Abdi çivi gibi çakılır kalır, bir müddet etrafını dinler ve çaresiz tekrar yoluna devam etmeye başlar. Gençler ikinci taşı atarlar, Abdi yine çivilenip kalır ama artık bir tedbir alması gerektiğine inanarak taşın geldiği yöne doğru dönerek kıvrak zekasının ürettiği şu sözleri bağırır. “ Şeytan isen Bismillahirrahmanirrahim adam isen avradını s……………m” (Mehmet Hasoğlu) 

>586.GÖRDÜN MÜ AĞA

>Hacılarlı Hacer Yenge ailesiyle köyden şehre göç ederler. Çok katlı bir binanın zemin katına yerleşirler. 
Kocası akşam yemeğinden sonra  kahveye gidince, evin temizliğini bitirip karşı mahalledeki  düğüne gider. Geç saatte eve döndüğünde kocasının  daha önce eve gelip yattığını  görür.  Bir anlık burayı köyde ki evi  sanıp bağırmağa başlar: 
-Komşular! Komşular!  Bizim herif gelmiş. Ayakkabılarıynan yatağa yatmış. Görüyor musunuz şu boyu posu  devrilesice herifin yaptığını diye bağırmış. 
O lafını bitirene kadar  apartman sakinleri yangın var diye  dışarı fırlamışlar. Kimi itfaiyeye kimi polise telefon açtığından ortalık ana baba gününe dönmüş. 
(Hâle KARGI) 

>585. İŞİN SIRRI

>Erkilet  Kasabası’nın , Arabıdın köyünde Seyit Ağa ile arkadaşı  konuşurken, yumurta tokuşturma yarışı  yapmaya karar verirler. Seyit Ağa sabaha kadar uyumayıp bir kurnazlık düşünür ve bulur.  Gecenin bir vakti, eline yorgan iğnesini alıp  yumurtanın altını deldikten sonra içini boşaltır. Hemen bir tas içerisinde alçı karıp, yumurtanın içini doldurur.  Yumurta taştan da sert olur.  Ertesi gün yumurta tokuşturma savaşı başlar.  Ama her zaman Seyit Ağa kazanır. Böylece arkadaşı  üç koli yumurta kaybeder. 
(Hâle KARGI) 

>584.CAZGIR AHMET AĞA

>Hayvanlar  pazarının Kayseri’ de Atpazarı denilen semte  kurulduğu dönemlerde, adamın  birisi  inek almak için pazara gelir. Sıkı bir araştırma ve pazarlık sonunda danası yanında bir inek satın alır. İnek satıcısına 2.000(İki bin) Lira ödeme yapar. İnek satıcısı derki: 
-Bu inek günde tam iki teneke süt verir. Aman bu hayvana iyi sahip ol,  der. 
Adam inekle danasını birlikte evin yolunu tutar. İlk iki gün satıcının söylediği gibi  süt miktarını alır. Birkaç gün sonra  inek sütünü azaltır. Süt miktarı bir tenekeye kadar düşer.Bir müddet sonrada süt bir litreye kadar iner. Adam üzülmeye başlar.  Ben  en iyisi bu hayvanı satıp elden çıkarayım der. Pazara  çeker. Ancak hayvana alıcı çıkmaz. Hayvanın yüzüne bakan bile olmaz.  Üzülen adam bir ağacın altına oturur ve kahrından ağlamaya başlar: 
-Ben mahvoldum, ben bittim diye. Saçını başını yolar.  Tam o sırada Cazgır Ahmet Ağa lakabı ile anılan  bir adam oradan geçerken, adamın ağladığına bakar dayanamaz ve sorar: 
-Neden ağlıyorsun be adam? Der. Adam başından geçenleri bir bir anlatır.Cazgır Ahmet Ağa derki: 
-Senin hayvanlarını satarım. Ancak 2000 liranın üzerini ben alırım. İnek sahibi çok sevinir. Binbir teşekkür eder. Cazgır Ahmet Ağanın  elini öper. Beni sıkıntımdan kurtaracaksın der ve dua eder. Ahmet Ağa ineğin sahibine: 
-Sen hiçbir şeye karışmadan öyle seyredeceksin. Tamam mı? Der. Adam boynunu büküp bir vaziyette  peki der. Ahmet Ağa ineğin yularından  tutar pazara gelir. Yüksek bir yere çıkar ve başlar yüksek sesle konuşmaya: 
-Gelin ahali gelin! Bu hayvanı hiç gördünüz mü?  Bu inek günde iki  teneke süt verir.Bu hayvanın süt damarları çift ve kalın. Böylesi  görülmedi! 
Cazgır Ahmet  Ağa öyle bir anlatmaya başlar ki, bütün pazardaki kalabalık oraya toplanır. Cazgır Ahmet Ağa heyecanlı heyecanlı anlatırken ineğin sahibi, Ahmet Ağanın  çeketinin eteğini  ucundan çekmeğe başlar. Bir çeker, Ahmet Ağa aldırmaz. İki çeker aldırmaz. Adam dayanamaz.Yüksek sesle: 
-Ahmet Ağa!.. Ahmet Ağa!… 
Ahmet Ağa başını çevirir bakar  sert sert: 
-Ne var? Ne diyorsun? Diye bağırır. Adam sevinçli sevinçli: 
-Ahmet Ağa, Ahmet Ağa senin anlattığın gibi ise satmasak mı acaba diyorum. 
(Atila TİMUÇİN) 

>583. BUYULACAK ZAMAN MI?

>Kocası celeplik yapan  geçimsiz  kadın , zemheri  ayında  Hunat  hamamının sıcak gözünde terlemektedir. Ancak, kocasının  Bünyan tarafından hayvan sürüsünü getirirken soğuktan donup öldüğü haberi kendisine iletilir. Kadın sıcağın verdiği rahatlıkla: 
-Gözü kör olasıca, buyulacak  zaman mı? der. 
(Alpaslan GERÇEL)